19 Eylül 2009 Cumartesi

Avrupa'da Türkiye


Şu son 2 haftada takımlarımız Avrupa'da çok hareketli günler yaşadı.Önce futbol milli takımımız 2010 Dünya Kupası'na katılmak adına kader maçı oynadı Bosna'yla.Sonuç hüsran oldu,hala şansımız var gerçi ama bana sorarsanız mucizeden ötesine kaldı işimiz.Hala biz Türkler zoru severiz geyikleri yapılıyor,eğer bu durumdan da kurtulup gidersek Afrika'ya ben de inanırım artık zoru sevdiğimize.

Daha sonra Şampiyonlar Ligi kapıya dayandı,tek temsilcimiz Beşiktaş da ligde 5 haftada 6 puan alıp,3 gol atıp hatta 5.haftada Galatasaray'a 3-0 yenilip, İnönü'de Manchester United'ın karşısına çıkıyordu.Görüldüğü üzere ibre fena halde Beşiktaş'ın tersini gösteriyordu.Tabi önceki tecrübelerine de bakarak herkesin ağzında bir 8-0 muhabbeti alıp gidiyordu.Ama Beşiktaş sanıyorum herkesi şaşırtarak başarılı bir futbol ortaya koydu bana sorarsanız.O kadar oynayıp 77'de kötü bir gol yediler ama en azından o Liverpool maçındaki teslim olmuş görüntüyü vermedi Beşiktaş.Bu futbol tribünlerin hoşuna gitti.Gol gelene kadar Beşiktaş için büyük güç oldular.Ama evinde MANU'ya kaybetmekle de kimse suçlanmamalı.Aradaki kalite farkı göz ardı edilmemeli.Bu durumda da ne Mustafa Denizli ne de futbolcular,yönetimin derin derin düşünmesi lazım.O yıllardır harcanan paralarla daha iyi bir kadro kurulamaz mıydı?

Daha sonra Avrupa Ligi'ndeki 2 temsilcimiz ardarda maçlar oynadılar.Önce Galatasaray Yunanistan deplasmanında Panathinaikos'u 3-1'le geçti ve taraftarlarını memnun etti.Maçın başında Pana defansının yaptığı büyük hatada gelen gol rahatlattı Galatasaray'ı.3. gol de çok bariz bir şans golü.İyi de oynamadı zaten Galatasaray.Zaten bu sene Galatasaray adına en olumlu olay da kötü oynayarak da kazanabilmeleri.
Fenerbahçe'ye gelirsek kendi evinde Twente'ye yenilmek kabul edilebilir birşey değil bence.Fenerbahçe'nin ligdeki konumu kesinlikle aldatıcı.3 haftadır kötü top oynuyorlar.Ligde kazanabildiler belki ama Twente'ye sökmedi.Gene çıkarlar gruptan ama bu kötü futbol ne zaman son bulacak asıl o merak konusu.

Ve bütün bunlar olup biterken de 12 Dev Adam da Avrupa'da emin adımlarla ilerliyordu.İlk grubumuzda 3 maçı da kazandık,diğer grupta da son maça kadar kazandık.Son maçtan sonra olan oldu.Önce çeyrek finalde Yunanistan'a,bu sabah da klasman maçında Fransa'ya kaybettik.Basit hatalar sonucu şampiyon olabileceğimiz turnuvada klasman durumlarına düştük.En üst düzeye çıkan savunmamız şu son 2 maçta çöktü.Gerçi Fransa maçını ayrı tutmak lazım.Dün maç yapıp uyuduktan sonra kalkıp bir daha maç yapmak kolay değil.Açıkçası bu konuda FIBA'yı suçlayabiliriz de.Hakemler zaten ayrı bir olay.

Görüldüğü üzere Avrupa'da sonuç genelde hüsran oldu şu ana kadar.Sadece Galatasaray galibiyet alarak mutlu etti bizi ama o gruptan 1.cilik dışında bir sonuç zaten başarısızlık olur Galatasaray için.Fener için de aynı şekilde.Beşiktaş'a gelince CSKA deplasmanı ve Wolfsburgla İnönü'de oynayacakları maç kaderlerini belirler.Futbol milli takımı için artık dua etmekten başka yapacağımız bir yok,Bosna'nın mal gibi Estonya karşısında puan kaybetmesini umuyoruz.Baskette ise yarın bir maç daha var ama çok da önemli değil,artık ev sahibi olarak direk katılacağımız 2010'a bakmamız lazım.

16 Eylül 2009 Çarşamba

Olsun Çocuklar...(TÜRKİYE 67-69 SLOVENYA)


2.grupların son maçıydı ve çeyrekteki rakiplerimiz belliydi yani şöyle, işte ilk gruptaki sıralama belli olduğu için maçta ayrı bir hava vardı..
Fakat bu ayrı havayı yaratan Slovenler oldu.. Çok etkili ataklarla farkı 2.periyotta 19 sayıya kadar çıkardılar..İşte tam bu noktada bir kimlik savaşı verdi bence 12Dev Adam..Çünkü oynadığı hiçbir maçta skor anlamında bu kadar aciz durumlara düşmemişti ve asıl savaş bu farktan geri gelip oyuna tekrar katılabilme savaşıydı bu.. Ve bu sınavı başarıyla verdi A Milliler.. İlk yarının sonlarında farkı tekrar 4 sayıya kadar indirdik.. Bu toparlanmanın verdiği 2 şeyden 1i olan ''gaz'' son 5 dakikaya kadar etkisini gösterdi.. Sonra diğer etki ''yorgunluk'' devreye girdi. Tabi 19 sayıdan Slovenya gibi maç boyunca etkili üçlük atıp iyi savunma yapan bir takım karşısında bu denli geri dönüş yorucu oldu ve bunu son dakikalarda gerek şut seçimimize ve şut tercihlerimize yansıdı..
Bütün bunlara rağmen o son saniye 3lüğünü atsaydık maçı kazanmış olacaktık bu bile bu denli negatif etkilerin ve şanssızlığımızın üzerimizde olduğu bir maçta bizim kazanma alışkanlığımızın oluştuğunu göstermeye yetiyor..
Çeyrek finalde formsuz bir Yunanistan la oynayacağız, bizde formumuzun üst seviyesindeyiz.. Yetenek olarak çok fazla üstünlükleri yok bu da demek oluyor ki bu zorlu karşılaşmadan zaferle dönmemek için hiçbir sebep yok..Haydi 12 Dev Adam.

15 Eylül 2009 Salı

Ankara Kümeye!




Beklenen açıklama PFDK'den geldi ve Ankaraspor alt lige düşürüldü.Ankaragücü ve Ankaraspor'u birleştirme çabaları sırasında TFF usülsüzlük olduğu konusunda her iki takımı uyarmış ve bu durumun giderilmesi için her iki takıma da süre vermişti.Fakat her iki takım da herhangi bir faaliyette bulunmayınca Ankaraspor tedbirli,Ankaragücü tedbirsiz olarak PFDK'ya sevk edilmişti.Çoğu futbol sevdalısının düşündüğü gibi Ankaraspor düşürüldü.Zaten Ankaraspor futbolcularını beleşe kardeş takım A.Gücü'ne vermişti ve ligden vazgeçtiklerini fazlasıyla göstermişti.Hem böylece hep yakındığımız taraftarsız takımlardan birinden de kurtulmuş olduk.Olan 100-150 kişilik Genç Leoparlar'a oldu.

14 Eylül 2009 Pazartesi

KİMback= Comeback



Blogumuzda tenise fazla yer vermiyorduk, bir yazı yazayım dedim bu yüzden naçizane..

Comeback kelimesi, İngiliz ve Amerikalılar tarafından özellikle spor müsabakalrında kullanılan bir tabirdir.. Tam manasıyla geri dönüş demektir..Tıpkı Galatasaray ın Real Madrid karşısında 2-0 dan 3-2 ye gelmesi, Feener'in Cimbomu 3-0 dan 4-3 yenmesi gibi olaylara ''comeback'' kelimesiyle yorumlamaya bayılırlar..Örneğin son Avrupa Futbol Şampiyonası'nda ''The King of comeback''-Geridönüşün kralı- ünvanını uygun görmüştü The Sun gazetesi A Mill Futbol Takımımıza..
Şimdi bu başlığı kullanmamın sebeiyle birlikte bir Amerika Açık değerlendirmesi yapayım..
5 Grand Slam den biri olan Amerika Açık Tenis Turnuvası'nın bayanlar maçlarına, Ivanoviç ilk turda veda ederek ilk süprizi yaşattı tenisseverlere ardından onu Jelena Jankovic, Venus Williams, Dementieva, Kuznetsova, 1numaralı seri başı (!) Dinara Safina gibi önemli isimler izledi.. Bir genç çıktı bu boşlukta ortaya Amerikalı (fransız kökenli) Melanie Oudin..18 i daha doldurmamıştı en son maçını oynadığında... Bir diğer isim ise Belçikalı Wickmayer di bu iki ismin bu derece ilerlemesi beklenmiyordu..Bunun dışında yarı final gören Serena bu turnuvanın en büyük favorisiydi otoritelere göre.. Ve yukarıda belirttiğim favorilerin elenmesiyle eleğin üstünde kalan, formda Danimarkalı Caroline Wozniacki bir anda kendini finalde buluverdi..
Ama içlerinde bir isim vardı ki benimde çok sempati duyduğum(zaten o yüzden yazasım geldi) Belçikalı Kim Clijsters. Bu kadın taa 2003 lerden beri benim dikkatimi çekmişti o dönemler Justin Henin le çekişir fakat hep kaybederdi.. Daha sonra başı bağlandı çoluk çocuk sahibi oldu ve bunun sonucunda tenisi bırakma kararı aldı Kim Clijsters.. Döneli 1 sene olmadı Belçikalı raketin, Amerika Açık öncesi sadece iki turnuva oynamış(ilk GrandSlam i olacaktı Amerika Açık) tamhazır değildi Kim Clijsters..
Önce Kutuzova ile başlayan seri, Venus Williams gibi önemli isimlerle devam etti..Ve yarı finale geldiğinde karşısındaki favori Serena Williams'tı..Hiç alışık olmadığımız bir şekilde efendiliği ile bilinen elit bir spor olan tenisin çirkin yüzü olduğunu(gerçi bence yok ama) Serena Williams bize itiraz şekliyle gösterdi.. Kritik çizgi kararını veren Çinli teyzeyi parçalayacaktı bizim Serena resmen neyse.. Kim Clijsters bu olaylı maçı da aldı ve finalde Caroline Wozniacki nin rakibi oldu.
Ve finalde beklediğim gibi(!) 2-0 aldı..
Ya bana kalırsa bunun tek bir açıklaması var.. Gözlemlediğim kadarıyla Bayan tenisinde farkı yaratan ne kondisyon ne de fizksel dayanıklılık falan.. Tenise gerçek anlamda yetenği olan ve sahayı base line dan fileye kadar iyi okuyabilen ve kullanabilen bir bayan tenisçi setlerde 2 ye gelenin kazandığı bir müsabakada başarılı olamaması için hiçbir sebeğ göremiyorum.. Nitekim Kim Clijsters in tam ısınmadan bu turnuvayı kazanmasının bence tek açıklaması oydu.. Vuruşlarının yönleri,şiddeti, rallilerdeki ustalığı onu bu turnuvanın galibi yapmaya yetti...
3 turnuvanın ardından böyle bir başarı elde etmesi onun ayak seslerinin yükseldiğinin anlamı olabilir bence.. Bundan önce kazandığı tek Grand Slam olan Amerika Açık 'ı bir kez daha kazanması ise ayrı bir tesadüf.. Ama bu onun 'COMEback'inin bir parçası mutlaka devamı gelecektir bu tenis zekasıyla..

TARİH YAZIYORUZ(TÜRKİYE 69-64 SIRBİSTAN)


5 te 5 hatta 11 de 11... Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda 12 dev adam fırtınası esmeye devam ediyor.. Elemelerden bu yana hiçbir maçı kaybetmeyen A Milli Basketbol Takımımız deyim yerindeyse bize kabir azabı çektirerek oynadığı maçta uzatmaların da sonucunda 69-64 yenmeyi başardı ve çeyrek final yolunda önemli bir avantaj olan ilk ikiyi garantiledi..
Maçın geneline baktığımızda iki sert savunma yapan takımın mücadelesi şeklinde geçen maç, takmılarının şutörlerinin de isabetsiz şutlar atması sonucu iyice zevksiz bir maç oldu.. Heyecan fırtınası son periyotta son 4 dakikada yaşandı aslında.. 3 dakika boyunca maç 63-61 de takıldı kaldı. Yani heyecan bile defansif oyunla yaşanıyordu..Bizim takımda Ersan, onlarda da Teodosic skor yükünü çeken isimlerdi.(Teodosic de hep 7 metreden sallası üçlükleri)
Hidayet'in formsuzluğu ve serbest atışlardaki kazmalığımız farkın az olması ve skorun bu denli düşük olmasının başlıca sebepleri arasındaydı bence..
Neyse ne, maçın hakkı beraberlikti derler ya futbol maçlarından sonra, belki bu maçında hakkı öyleydi diyebiliriz-tabi şu Teodosic 2-3 tane el üstünden kaçırsa uzamayacaktı bile- İşin bir enteresan tarafı da burada çıktı..

Uzatma skoru 5-0 yanlış duymadınız 5-0.. yani dakika başına bir sayı attık ve 5 dakikada hiç sayı yemedik..
Taktiksel savunmadan çok uyguladığımız agresif(gaz) savunma diğer takımların alışık olduğu bir durum değil aslında(hani burada Sırbistan ve Yunanistan defanslarını ayırabiliriz) bu maçları kazanmamızda baş rolü oynuyor.
Bugün Hidayet kötü oynama hakkını kullandı(1/16 isabet), 12 dev adam şut kaçırma rekoru kırdı fakat defanstaki hırçınlığımız ve Ersan ın 22 sayısı işi bitirdi..
Helal olsun çocuklar size...Bir turnuvada 5 maçı yenilgisiz götürmek her ne kadar iyi bir takım olsanız da çok kolay bir şey değil. Slovenya maçı ise taktik savaşı olacak..ama maç içersinde taktiksel olaylar değil de daha çok diğer grupta 3. ve 4.nün belli olması sonucu bir taktik belirleyecek takımlar(çeyrek final eşleşmesi için)..

12 Eylül 2009 Cumartesi

Derbi Galatasaray'ın


Galatasaray:3-Beşiktaş:0 Belki skor, iddaa dahil bütün herkesin beklediği gibiydi fakat oyuna baktığımızda skorla çelişen bir oyun ortaya çıktığı görülüyor.. Genel olarak maça baktığımızda iki takımında aman aman ataklarla biribirlerine üstünlük kurduğunu söylemek güç..Serdar Özkan ın ayağından kaçan 2-3 karşı karşıya pozisyon, Harry Kewell ın kaçırdığı bir kafa ve bir yarım vole..Ama skora bakıyorsunuz 3-0..İşte buaradan da anlıyoruz ki vasat futbolla bile Galatasaray kalite farkından ötürü Beşiktaş a karşı üstünlük sağladı.. Üstelik Emre Aşık, Léo Franco, Mehmet Topal dışındaki tüm oyuncuları milli takıma gitmiş ve en azından yolculuklarını hesaba katarsak yorgunlukları söz konusu ki en basitinden Elano, Arjantin deplasmanında, Arda ve Hakan Balta A MilliTakım da forma giydiler..Bunları a hesaba katsak Beşiktaş'ın bu farkı yememesi gerekirdi..
Serdar Özkan ı çok beğendim, son vuruşları da hallederse bence Manchester United maçında Holosko(oynarsa) ile en önemli iki silah olurlar ama bu Beşiktaş ın Manchester karşısında neler yapabileceği ayrı bir merak konusu..
Galatasaray da ise bugün yorulan futbolcu olduğunu düşünmüyorum..Ekonomik oyun adı altında kötü bir futbol sergileyen Galatasaray da koşan fazla adam olmadığı için Perşembe günkü maça kötü oyuna rağmen alınan 3-0 lık galibiyetin yarattığı özgüven ile gidecek..Fakat söylemeden geçemeyeceğim, yetenekleri kısıtlı olanama asla kötü oynamayan Mehmet Topal, Ayhan lık yapıp ayağında topu biraz fazla tutmaya kalkınca onunla arasındaki fark ortaya çıkıyor yani topu rakibe kaptırıyor..Top kapması ve defansında hiçbir problem yok..

Her iki takımada uluslararası maçlarında başarılar..

Yok Artık 12 DEV ADAM!


İspanya, son Dünya Şampiyonu, son Avrupa ikincisi..Bir basketbol ekolü..Marc-Pau Gasol kardeşler, Garbajosa, Rudy Fernandez, Ricky Rubio, Juan Carles Navarro gibi bir çok ünlü ismi kadrosunda bulunduran ve bir basketbol ekolü olan İspanya'yı maçın genelinde skor üstünlüğünü elimizde bulundurarak maçın sonunu da iyi getirmeyi bilerek ve sahadan 63-60 galip ayrıldık..
Diğer maçlara oranla biraz daha tutuk başladığımız bir karşılaşmada ilk kez bu denli fazla yenik durumda kaldık.. Hücumda seken toplarda çok etkili olan İspanya ilk periyodu 1 sayı farkla önde kapadı..Maçın başından beri kontrollü oyunu sürdüren Milli Takımımız dengeli giden ikinci periyotta 2 sayılık üstünlük kurdu ve devreye böyle girildi..Biz de Ömer Aşık, Kerem Tunçeri ilk devreyi hücum konusunda çok iyi geçirdiler..Defans olarak takım defansını hiç te fena yapmadık..3.periyot ise 13-14 İspanya nı üstünlüğü ile geçti..4.periyotta soğukkanlı oyunumuzun yanına şans da bizden yana olunca üstüne söylemeden geçemeyeceğim Ömer in son saniye bloğu olunca inanılmaz bir zafer elde ettik..
Defansı muhteşem gerçekleştirerek gelen bir galibiyetti bu..Zİra oynadığımız takım son Dünya Şampiyonu İspanya!! Ve çeyrek finale de kaldık bundan sonraki maçları sadece çapraz eşleşmedeki sıralama (1.nin 3.ile oynaması falan filan) hesabı olacak.. Bravo 12 Dev Adam

11 Eylül 2009 Cuma

Cumartesi Keyfi


Hani bazı günler olur ya bir oturunca bir daha kalkamayız.Mayışırız,yayıldıkça yayılırız.Elimde kumanda umrumda mı dünya mantığı sarar her yanımızı.Yarın da böyle bir gün olacağa benzer.Tam keyiflik bir cumartesi var önümüzde.3 maç var kaçmayacak,yanında da cips-bira opsiyonel.

16:45 --- Türkiye - İspanya

Avrupa'da tabiri caizse fırtına gibi esen dev adamlar,bana göre turnuvanın Yunanistan'la birlikte en güçlü iki takımından biri olan İspanya'yla oynuyor.İyi dedik İspanya'ya ama,bu turnuva baz alınırsa biz daha iyiyiz.Yenebilir miyiz?Neden olmasın var o potansiyel bizde.Yeter ki Hido oynasın,maç sonu da meşhur dansını yapsın.

19:30 --- Tottenham - Manchester United

Gene fırtına gibi bir takımın maçı.MANU değil Tottenham'ı diyorum.4'te 4 yaptılar,iyi top oynuyorlar üstelik.Her sene o kadar para harcadıktan sonra zamanı gelmişti.Lakin Modric'in sakatlığı kötü etkiler takımı.Geçen seneden güçsüz ve bu sene en kabaca tahminimle 3. olacak MANU'ya karşı galibiyet koparabilirler mi?Zevkle izlenir.

21:00 --- Galatasaray - Beşiktaş

Belki de son yılların en iyi Galatasaray'ı formsuz ve bir türlü ritmini tutturamamış Beşiktaş'ı ağırlıyor.Açık ara favori Galatasaray.Derbilerde favori olmak kötü diye saçma bir geyik yapılır bana göre ama Beşiktaş formsuzken bile kolay kolay gol yemeyeceğini gösterdi ama gol atamayacağını da gösterdi.Galatasaray da tam tersi,müthiş bir hücum hattına karşılık sakat bir defans.Beşiktaş'ta Toraman gene yok,Yusuf'un,Nobre'nin ve Bobo'nun eksikleri Beşiktaş'ın şansını minimuma indiren etkenler.Galatasaray'da da Gökhan Zan ve Emre Güngör yok.Gene de şuan her iki takımın şartlarını göz önüne alırsak Galatasaray'ın 5'te 5 yapması muhtemel.İddaa da bitirmiş zaten olayı,1.50 orana karşılık 4.00'lık bir oran.Güzel maç olmasını beklemekle beraber daha çok temiz maç olsun diyorum.


-Bunlara ek olarak Manchester City - Arsenal ve Lazio - Juventus maçları da var.Ancak verdiğim maçlarla çakışınca şanslarını kaybetti bu iki güzide maç.Gene de dönüşüm olayına girerim diyenlere güzel maçlar... -

10 Eylül 2009 Perşembe

Maradona vs Agüero


Dünya futbolunun gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu belki de Maradona .Pele mi Maradona mı sorusu futbolla ilgili en çok tartışılan konulardan biri hiç kuşkusuz..

Ama Maradona'nın teknik direktörlük kariyeri pek de iyi gitmiyor. Arjantin'in artık iyice zorlaşan Dünya Kupası'na katılma şansının yanında bir de Agüero sorunu var Arjantin'de. Bilindiği üzere Agüero Maradona'nın damadı olur ve yakın geçmişte başka bir kadınla Maradona'nın kızını aldattı.Buna çok sinirlenen Maradona'nın açıkçası Agüero'yu kadroya almasını beklemiyordum ama bence medya baskısından çekinerek, istemeyerek de olsa almak zorunda kaldı .Nitekim Brezilya maçında ilk 11'de başlatmayarak bence bir mesaj vermeye çalışıyordu ancak baktı ki maç elden gidiyor 2. yarı aldı oyuna, belki biraz hareketlendi takım ama iş işten geçmişti.

Diyelim ki Arjantin gidemedi Güney Afrika'ya o zaman bence Maradona da efsaneydi falan dinlenmez kovulur hemen işte o zaman Agüero da döner hak ettiği yere...

Pana Maçına Türk Seyirci Alınmıyor!


Panathinaikos yönetimi, bugün UEFA ya verdiği mesajda, stad içerisi ve çevresinde %100 güvenliği sağlayamayacağını gerkçe göstererek maça Türk taraftarların alınmamasını istemiş ve UEFA da bunu hemen kabul etmiş. Anlamıyorum yeni yapılan bir stadda oraya gelecek olan en fazla 3000-4000 Türk taraftarının güvenliği nasıl sağlanamıyor... Onu geçtim sen 2001 de Fenerbahçe ile eşleştiğinde senin seyircinde buraya geldi sen de oraya gittin şimdi bu tavrın niye?.Ve UEFA, araştırmadan etmeden, Panathinaikos yönetimini sorgulamadan 'pat' diye bu kararı nasıl alabiliyor(sonuçta Uefa kriterlerine göre her maçta %5 lik bir hakkı var deplasman taraftarının).. Tam da tur şirketini aramış yerimi ayırtmışken bu haber sinirlerimi oynattı.. Neyse bizsiz de kazanır Galatasaray...

Adanalı Platini


Hürriyet gazetesinin haberine göre şimdilerde UEFA başkanı konumunda bulunan dönemin efsane oyuncusu Michel Platini'nin hayatını konu alan "Transfer" adlı filmde Platini'yi bir türk oyuncu olan Eric Cem canlandıracakmış.Güya rolü almasında PSG ve Galatasaray altyapısında falan oynaması etkili olmuş.

Buraya kadar herşey iyi güzel de en güvenilir kaynak olan www.imdb.com'da filmin adı geçmezken,Eric Cem diye de bir oyuncu yok.Halbuki filmin çekimleri bitmiş habere göre.O yüzden bizim buradaki kaynağı da göz önüne alırsak sıkış olma ihtimali yüksek.Zaten Platini'yle bu çocuk arasında nasıl bi benzerlik kurmuşlar anlamadım.Halis muhlis bir Türk gencine benziyor halbuki bizim Cem bir Fransız mösyösünden çok.Hani kebapçıya girip acılı adana söylemesini bekleyeceğimiz bir tip.Gene de bekliyoruz gelişmeleri.

- Bir de mahkemelere kadar düşen "The Hobbit" projesinde de mutlu sona ulaşılmış.Yönetmen Yüzüklerin Efendisi'ndeki gibi Peter Jackson,yapımcı gene New Line.2010 olarak planlanıyor vizyon tarihi.İlgilenenlere duyurulur. -

En Büyük Gaflet

"Bu tablo insanoğlunun çevreyi doğayı maalesef çok hoyratça kullanmasının faturasıdır."

Kadir Topbaş


"Derenin intikamı ağır olur.Şuanda olan da budur."

R.Tayyip Erdoğan



Dünden beri üzüntüyle ölü sayılarını takip ediyoruz.2010 Avrupa kültür başkentinde bu tablo nasıl ortaya çıkar diye düşünüyoruz.Belki de güya devlet büyüğü olacak adamlardan mantıklı birer açıklama bekliyoruz.Onlar da suçu az da olsa üzerlerine almak dururken,gidip orada yaşayan mağdur insanları ve dereyi suçlu buluyorlar.Onları iktidara getiren insanları.Tek kelimeyle bravo!!

- Laleyle,sanat sergisiyle falan uğraşacağına biraz da altyapıyla uğraşsaydın keşke be adam !! -

Serie A



La Liga'nın yayın hakları kapış kapış giderken (sağolsun Ronaldo-Messi),İtalyanların liginin yayın hakkının ülkemizde boş kalması bizleri Serie A'nın ne hallere düştüğüne dair derin düşüncelere sokmuştu.Ancak NTV Spor adamlara bir darbe de biz vurmayalım demiş olacak ki,aldılar yayın haklarını.La Liga'yla beraber Serie A da artık NTV Spor'da yayınlanacak.Bu gelişme çok sevindirici bir haber tabi,Türkiye'deki spiker-yorumcu-teknik ekip açısından en yetenekli kadroya sahip spor kanalı NTV Spor.Bitmiş Serie A için daha iyi bir yer olamazdı.Hele bir de Fox'a falan gitse hiç izlenmezdi maçlar.Gene de üzüldüğüm bir nokta var,2 hafta önce alsalardı da Milano derbisini de izleyebilseydik keşke...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Futbolcu değil başka birşey: Gary Medel




Gary Medel, çoğumuz bu ismi fazla duymadık..En azından ben fazla duymamıştım..İnternette gezinirken gördüm bir araştırayım dedim..Şili Milli Takımı formasını da giyen Medel şu anda Boca Juniors kulübünde top koşturuyor..Defansif orta saha mevkiinde oynayan oyuncunun futbola dair ekstra bir özelliği yok..Ona blogumuzda yer vermemin sebebi; bırakın sıradan bir futbolcu, sıradışı bir futbolcunun da özel hayatında başına gelemeyecek olaylar silsilesinin bizzat yaşamış olması..
Şöyle başlayalım bi kere herifin lakabı ''Pitbull'' tamam, hırçın oyunculara takılan klişelerden ama şimdi gelelim bunun esas sebeplerine.. Şili otobanlarında bilindik bütün hız sınırlarını aşarak alkollü bir biçimde araba kullanan Medel bundan tam 3 sene önce feci bir kaza geçirmiş ancak arabasının görüntüsüne bakıldığında '' Aha gitti!..'' denilen adam oradan sağ salim kurtulmayı başarmış.. Heralde, bu olayla birlikte; hayat kısa ben her anını değerlendireyim anasını satayım mantığı ile hayatını idame ettiren Gary bundan bir yıl sonra bir barda önce uyuşturucu kullanmış sonrada orada bir güzel kavga çıkarmışş..Arada dayak yemiş, atmış ama soluğu karakolda almış bizim maceracı genç..Genç diyorum yanlış anlamayın Semih Şentürk gibi genç değil heee gerçekten genç(22 yaşında)
Neyse bizimki bunlarla da yetinmiyor..Birgün evinde parti veriyor karı kızı dolduruyor eve...Alkol malkol gırla gene sonra bunlar gaza geliyor hepsi balkona doluşuyor.. O sırada bir dikkatsizlik ve kızlardan biri boşluğa düşüveriyor ve maalesef hayatını kaybediyor..Tam önünde gerçekleşen bu olay karşısında psikolojik bunalım geçiren Gary Medel, müdavimi olduğu karakolun ardından alkol tedavisi ve psikolojik yardım için bir rehabilitasyon merkezine gidiyor..
Burada gereken işlemler yapılıyor ve genç yetenek herşeyden kurtulmuş bir şekilde basın toplantısına çıkıyor..Klasik soruların ardından gelen bir soruya ise cevabıyla yine herkesi şaşırtmayı başarıyor..
''Futbolcu olmasaydınız ne olurdunuz???''
'' Ya uyuşturucu kaçakçısı ya da hırsız.''
Bunu direkt olaak yaptığı basın toplantısında dile getiren futbolcu şu sıralar oynanan Brezilya-Şili maçında ilk 11 de görev almış oynuyor.. Biz hala disiplinsizlikten yakınalım.. Adam işi bitrmiş arkadaş ...

Beşik Geri Döndü


Euro 2008'de milli takımımız mucizeler silsilesi sonucu yarı final oynamış,biz Türkler hemen gaza gelmişti.Haklıydık da,öyle maçlar çıkarmıştık ki gaza gelmemek elde değildi.Bu vesileyle o turnuvada yer almayan İngiltere'nin yokluğu pek göze çarpmadı bizim açımızdan,hatta unuttuk desek yeridir.İngilizler Hırvat Petric'in uzaktan hediyesiyle turnuvanın dışında kalmış,biz de bir hayli şaşırmıştık.E malum "futbolun beşiği" denilen İngiltere'nin turnuva dışında kalması, Barca veya Madrid olmadan La Liga'nın oynanması gibi birşeydi.Ama pek eksikliğini hissetmedik,bizim çocuklar her maç bir mucize yapıp İngilizleri akıllara getirmediler.

İngilizler hırs yapmış olacak ki 8 maçın 8'ini de kazandılar Dünya Kupası elemelerinde.Son kazandıkları maç bugündü.Kaderin belki de garip bir cilvesi gerçekleşmiş,Hırvatistan ve İngiltere yeniden elemelerde aynı gruba düşmüşlerdi.Ama dediğim gibi İngilizler hırslarıyla sahadan sildiler Hırvatistan'ı,5-1'lik skorla sahadan galip ayrıldılar.Hem kupaya katılmayı garantilediler hem de iyi göz dağı verdiler.Gerrard-Lampard ikilisiyle dünyanın en iyi ortasahasına sahipler.Kanatlarda Joe Cole,Walcott,Lennon,Milner gibi çok yetenekli adamlar var.Beckham'ın da dönmüş olması sevindirici.Defansları da Terry-Ferdinand ve Glen Johnson-Ashley Cole ikilileriyle göz dolduruyor.Forvette de sevmediğimiz insan Rooney var ki sevmesek de iyi adam.Bir de Heskey olmasa tam olacak ya kanımca turnuvaya kadar Owen da gelir bu takıma.Bu İngiltere bu kadroyla böyle oynarsa belki de uzun zamandır özlemini çektiği kupayı tekrar kaldırabilir.Sonuç olarak Slaven Bilic'in de maç sonrası söylediği gibi, " England can rule the world " ...

The lucky number 32


Bugün Türkiye - Bosna Hersek maçından sonra arkadaşlarla muhabbet ederken biri bir Christian Vieri vardı zamanında noldu ona dedi . Ben de bir zamanlar en sevdiğim oyuncu olan daha küçücük bir çocukken bile anneme yalvara yakara aldırdığım 3 tane farklı formasına sahip olduğum Vieri'yi unutanlara bir hatırlatayım dedim . Profesyonel kariyerine Torino'da başlayan Juventus da dahil İtalya'nın çeşitli takımlarında oynayan arada İspanya'ya da uğrayıp Atletico Madrid'de forma giyen Vieri'yi Vieri yapan ise kesinlikle İnter'de geçirdiği 5 muhteşem sezon ve attığı 103 gol oldu.

Sonrasında düşen formunu asla yakalayamamasının yanında İnter'den Milan'a giderek bence çok büyük bir hata yapmış ve onu eskiden çok seven İnter taraftarı da , asla O'nu benimseyen Milan taraftarı da onu kendi takımlarına ait görmemişlerdir.İşte tam olarak bu yüzden futbolu bırakmasının ardından henüz uzun bir süre geçmemiş olmasına rağmen Vieri İtalya'da çoktan unutuldu.

Herşeye rağmen Christian Vieri gerçekten büyük bir golcüydü ve benim gibi dünya futboluyla o dönemde tanışan çoğu küçük çoçuğun da kahramanıydı.Ayrıca o formalardan biri hala sağlam ve şu anda kardeşimin...

BOSNA HERSEK 1-1 TÜRKİYE



Milli Takımımız kader maçında Bosna Hersek ile 1-1 berabere kaldı.. Aslında galibiyete çok inancımız vardı ulus olarak ama galibiyete inanan bir takım yoktu sahada.. Oyuna öyle bir başladık ki kimse ne olduğunun farkına varamadan 5.dakikada 1-0 lık üstünlüğü sağladık Emre ile..İşte olay ondan sonra koptu 1-0 dan sonra futbol tarihinde gelmiş geçmiş bütün taktik anlayışlarından, bütün oyun planlarından vazgeçtik.. Paslaşma sıfıra indi.. Üst üste maksimum 6 pas yapabildik yanılmıyorsam.. Tam bu kötü gelişmeler başlamışken 26 da ise olağanüstü bir frikik golü ile Bosna hersek 1-1 lik beraberliği yakaladı..Bunun üstüne bir de Fatih Terim in atılması bütün olumsuzlukların bizi bulduğunu gösteriyordu.. Bu sorunlu dakikalardan maçın sonuna kadar topa yüzde yüz hakim olan bir takım olmamasına rağmen top daha fazla bizim ayağımızdaydı. Fakat defansta kademe anlayışı diye birşey yoktu..Orta sahada yetersiz kalan Ceyhun Gülselam ve defanstaki bomba Önder Turacı takımızı kilitledi..Bunun üstüne Arda ve Tuncay dan yaklaşık 80 dakika doğru düzgün verim alamayınca sahadan boynu bükük ayrıldık.. Tamam son 10-15 dakika çok kaçırdık ve baskıyı kurduk tamam gol pozisyonu anlamında çok fazla sıkıntı çekmedik ama dediğim gibi hiçbir futbol mantalitesine uymayan -özellikle defansif anlamda- futbolumuzla yaptığımız bu ataklarda amaçsız ve boş kaldı..
Neyse, işimiz mucizelere kaldı..olmayacak diye birşey yok ama olması da çok zor bir ihtimal!

ÖMER AŞIK!



Aslında başlığa bugüne kadar skorları yazmıştım ama bu maç diğerlerinden biraz farklıydı..Şu ana kadar oynadığımız hiçbir maçta bir oyuncu bu kadar ön plana çıkmamıştı..Genç Ömer Aşık beni televizyon başında hop oturtup hop kaldrıdı...Gerçekten muhteşem bir performans sergiledi..Yanılmıyorsam double-double yaptı..

Maçın skoru: 87-69

Ev sahibi karşısında 7000 kişilik salonda seyirci avantajını elinde bulunduran Polonyalıları deyim yerindeyse parkeye gömdük ve farklı bir skorla sahadan ayrıldık..
Maçın genelinde üstünlüğümüz söz konusuydu, yalnızca 3.periyodun başlarında 3 numaralarıyla etkili olan Polonya bizim karşımızda çok da bir varlık gösteremedi.
Biz ise onların en en etkili yeri olan pota altını Ömer Aşık ile forse ettik ve hiç beklenilmedik olan bu hareketle onların oyun planını bir hayli bozduk..Ömer in aldığı basket-faullerle oyun disiplininden yavaş yavaş kopmaya başlayan Polonya ya indirici darbeler yine Ersan,Hidayet ve bugün gerçek yüzünü gösteren Semih ten geldi. Defansta ise hastalıktan kurtulan Ömer Onan Amerikan asıllı oyuncularını çok iyi tuttu..ve tabii ki yediğimiz 69 sayıda takım olarak iyi savunma yaptığımızın ayrı bir göstergesi..
Sonuçta 3 te 3 yaptık ve elemeleride dahil 9 da 9 oldu..
2 günlük aranın ardından 2.tur maçları başlayacak..Formumuz üst düzeyde..Böyle devam ederse Yunanistan,İspanya dışındaki takımları rahat yenebiliriz..Bravo 12 Dev Adam!!

8 Eylül 2009 Salı

TÜRKİYE 94-66 BULGARİSTAN


12 Dev Adam, turnuvanın 2.maçında karşılaştığı zayıf rakibi Bulgaristan karşısında sahadan 28 sayı farkla 94-66 galibiyetle ayrıldı.. Bu galibiyet gerçekten de çok kolay oldu.. Daha maçın başında yapılan alan savunmasına iyi bir şekilde karşılık vererek hücumda karşılaşacağımız bir olumsuzluktan daha maçın başında kurtulmuş olduk..defans anlamında ise tamamen teke tek üzerine, fzla organizasyonsuz hücumlarına bizde iyi adam adama savunma yaparak karşılık verince savunmada da bir sıkıntı kalmadı ve düşündüğümüzden çok daha rahat bir galibiyet aldık.. Üstelik bu fark sayesinde rahatlayan oyun sonucu Hidayet ve Ersan ı dinlendirme şansı da bulduk.. Bunun haricinde Ender 6 da 4 üçlükle maçı koparan isimlerin başında geldi yine, Oğuz ve Kerem Tunçeri bugünkü yardımcı oyuncular oldular...
Yarın grubumuzda bir diğer yenilgisiz takım, ev sahibi Polonya ile karşılaşacağız.. Litvanya yı yenmeleri gerçekten de şaşırtıcı oldu.. Demek ki hem iyi bir kadroya sahipler ve taraftarlarını çok iyi kullanıyorlar.. Umarım bu maçı da kazanırız.. Zira 2.gruplara puan taşınıyormuş ve 1. olup daha fazla puan taşımamak için hiçbir sebep yok..

7 Eylül 2009 Pazartesi

TÜRKİYE 84 - 76 LİTVANYA


A Milli Basketbol Takımımız, ya da 12 Dev Adam, bugün başlayan turnuvanın ilk maçında Litvanya ile karşı karşıya geldi.. Litvanya yı biliyoruz.. Yugoslavya,Yunanistan ve Amerika ekollerinden sonra gelen önemli bir güç olmuştur her zaman basketbolda.. Sarunas Jasikevicius, Siskauskas bir zamanlar Ülker de forma giyen Zukauskas, Jankauskas, Kleiza, Lavrinovic gibi önemli oyuncular yetiştiren bir ekol.. Üstüne üstlük bize karşıda önemli bir üstünlükleri bulunuyordu ve genelde de hep ilk maçları onlarla oynar, ellerinden 15 sayı fark yemeden kurtulamazdık..Bu ezber Japonya da düzenlenen Dünya Basketbol şampiyonası'nda bozulmuştu.. Turnuvanın başındaki mücadeleyi kazanan 12 dev adam 6.lık-7.lik maçında bir kez daha karşı karşıya geldiği Litvanya yı inanılmaz bir maç sonucu uzatmlarda devirmeyi bilip ilk galibiyetin tesadüf olmadıpını kanıtlamıştık... Daha sonra yanlış hatırlamıyorsam başka bir turnuvada (galiba 2007 Eurobasket) yine Litvanya ile eşeleşip farklı mağlup olmuştuk..
Bugün ise Efes Pilsen World Cup'ta gösterdiğimiz kötü performansın aksine iyi bir oyun ve taktik anlayışıyla sahada olduğumuzu söyleyebilirim.. En az Hidayet ve Ersan kadar ön plana çıkan bir Ender Arslan bir Oğuz Savaş olması bunlara Kerem Tunçeri,Bekir Yarangüme gibi oyuncuların eşlik etmesi bugünkü zaferin başlıca sebepleriydi. İlk maçta Litvanya yı yenmek hem puansal açıdan hem de zihinsel olarak çok iyi bir sonuç.. Umarım bu formumuzu nispeten zayıf rakipler olan Bulgaristan ve ev sahibi Polonya karşısında da sürdürürüz..

5 Eylül 2009 Cumartesi

Bizi bilmem ama bu Bosna bizi yenemez


Saat 18.00 geçtim Spormax in karşısına, Bosna Hersek in puan kaybını bekleyenlerdendim..Ama bir yandan da onların bu sene içerisinde 'yıldız' statüsüne yaklaşan oyuncularını düşündükçe aradaki bu kalite farkının maçın önüne geçip galibiyeti Bosna'ya getireceğini de hissediyordum.. Oyun iki biçimde de oynanmadı , Ermeni oyuncuların gerek tecrübesizlikleri gerekse beceriksizlikleri Ermenilerin hücum yapma olanağını 0 a indiriyordu.. Buna rağmen top onlarda kalıyor Bosnalılar hiç basmıyordu..Bunun tek sebebi buldukları erken bir gol.. Resmen üstüne yattılar 1-0 ın.. Dakikalar 75 i gösterirken tesadüfen gelişen bir atakta 2.yi buldular ve maç da öyle bitti. 90 dakika boyunca sahada hiçbirşey yapmayan Bosnalılar ı görünce gerçekten çok şaşırdım..Heralde yetenekli oyuncularının yüksek form tuttukları zamanda sergiledikleri bu çıkış pek uzun vadeli değil..Bence Ermenistan maçında oynayan Bosna Hersek takımının tarafımızca yenilmemesi için hiçbir sebep yok..

4 Eylül 2009 Cuma

André-Pierre Gignac

Çoğumuz bu ismi 4-5 sene öncesine kadar anımsayamıyoruk..Fakat yetenekli fransızın ismini akıllara kazıması uzun sürmedi. Ligue 1 kariyerine Lorient takımında başlayan Gignac, daha büyük bir kulüp olan Toulouse a transferini 2007 yılında gerçekleştirebildi.. 2006 da Toulouse Fransa Ligi'nde fırtınalar estirip Şampiyonlar Ligi ön elemelerine katılmaya hak kazanmışlardı..Kadrosunda da İsveç Milli Takımı'nın oyuncusu Johann Elmander başta olmak üzere Emana gibi başarılı isimleri de kadrosunda bulunduran Toulouse bir sezon sonra bu oyuncuları elinden çıkararak Andre Pierre Gignac'ı ilk 11 e almayı düşünse de, golcü oyuncu ilk sezonunda hem fazla şans bulamadı hem de bulduğu şansı iyi değerlendiremeyip ligde 2, UEFA Kupası'nda sadece 1 gol atabildi. O sezon Toulouse için de herşey kötü gitti ve son maçta gelen galibiyetle ligde kalmayı başardılar. Bir sonraki sezon ise Toulouse biraz olsun düzlüğe çıktı ve UEFA Avrupa Ligi'ne Play-Off turundan katılmaya hak kazandı. Ancak esas patlama takımdan değil Gignac'tan geldi. Ligde inanılmaz maçlar çıkaran Ggnac, Fransa Ligi gibi mücadeleci bir ligde 24 golle gol kralı olmayı başardı... Son olarak ise UEFA Avrupa Ligi'nde temsilcimiz Trabzonspor la eşleşen Toulouse un en can alıcı oyuncusu olup Avni Aker de 2 gol atma başarısı göstererek turu takımına getirmişti hatırlayacaksınız..
Tabii bu performansı Anelka yı bir türlü benimseyemeyen(!!!) Raymond Domenech'in gözünden de kaçmadı..Burada bir parantez açmak istiyorum. Bu tür gol kralı vs. yetenekli ve başarılı oyuncular her zaman milli takım hocalarının ilgisini çeken oyuncular olmayı başarmışlardır ve kısa bir dönem de olsa-yani genelde kısa bir dönem oynuyorlar-ülkelerinin milli takımında oynamayı başarmışlardır.(Ör: Bafetimbi Gomis (FRANSA), Vratislav Lokvenc(ÇEK CUM), Okan Yılmaz(TÜRKİYE), Peter Crouch(İNGİLTERE))
Andre-Pierre Gignac ta milli takım forması giymeyi başarmıştır. Fransa nın Dünya Kupası Elemeleri'nde Faroe Adaları ile yaptığı maçta attığı golle milli takımının bir faroe Adaları hezimetinden kurtulmasını sağlamıştır..
Fransızlar da yavaş yavaş uyanmaya başladı bu duruma..Zira yapılan araştırmalar da bunu doğrular nitelikte, Castrafootball isimli bir şirketin yaptığı Dünya Kupası elemeleri'nin istatistiksel araştırmasında oyuncunun Karim Benzema, Thierry Henry ve Nicolas Anelka nın performansıyla benzerlik gösterdiği hatta geçtiğini ve önlenemez bir çıkışı olduğunu söylemiş..
Detayına baktığımızda, bu sezonki performansıyla Andre Pierre Gignac ın 111 dakikada 5 kez rakip fileleri sarstığını görüyoruz ki bu gerçekten inanılmaz..Bu sayı Anelka için 145 dakikada 4 gol, Thierry Henry 450 dakikada 7 ve Karim Benzema 246 dakiada 7 gol atmışlar...

İşte, benim fiziğiyle Eskişehirspor'daki Mehmet Yılmaz a benzettiğim 24 yaşındaki Fransız golcü şu anda Fransa da oldukça revaçta ve gerek otoriteler gerekse halk Cumartesi karşılaşacakları Romanya maçında Andre Pierre Gignac a bel bağlamış durumdalar..

3 Eylül 2009 Perşembe

Chelsea'ye Büyük Ceza

Resimde gördüğümüz futbolcu yüzünden Chelsea,FIFA'dan okkalı bir ceza yedi.Tam bir yıl hiçbir şekilde transfer yapamayacak.Sebep ise Gael Kakuta'nın Lens takımından Chelsea'ye usülsüz bir biçimde transfer olması.Lens,sözleşmesi devam ederken Kakuta'yı tranfer eden Chelsea'i FIFA'ya şikayet etmiş ve FIFA da bu cezayı uygun görmüş.Ayrıca yetiştirme ücreti ve para cezası da verilmiş.Ayrıca oyuncu da 4 ay men cezası aldı.

Belki de bu diğer büyük takımlara bir örnek teşkil eder.Böylece herşeyin parayla ya da dünya futbolunda önemli bir yere sahip olmakla çözülemeyeceğini görürler.Herşeyin bir kuralı ve adabı olduğunun farkına varırlar.Gerçi bu tür olaylara pek fazla rastlamıyoruz ama yine bu ceza bir ibret olur.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Konu Dışı...



18 Aralık 2009…Aradaki yaklaşık 4 aylık süreyi yok sayarak bekliyoruz bu tarihi.İple çekiyoruz hatta.Neden mi?Çünkü o gün sinema tarihinin en yüksek bütçeli filmi dahi bir yönetmenin imzasıyla giriyor vizyona.Spielberg’le beraber sinemaya adeta çağ atlatan iki yönetmenden birisi bence James Cameron.Çağ atlatmakla kalmayıp biz sinemaseverlere de seyirlik mükemmel işler çıkarmış birisi.Yönetmenlik kariyerinin başında denebilecek bir zamanda 1984 yapımı “Terminator” ile dikkatleri fazlasıyla üstüne çekmiş birisi.Daha sonra “Aliens” ‘la yeteneğini gözler önüne seren ve “devam filmlerinden cacık olmaz” mantığını silip süpüren “Terminator 2:Judgement Day” ile de patlama yapan birisi.Bu müthiş filmleri geçtik,birçok insanın “Titanic” deyince aklına gelen birisi…

İşte bu “birisi” sözünü ettiğimiz “Titanic” filminden beri geçmemişti bir daha kamera karşısına.Yaklaşık 12 yıllık bir süreden söz ediyorum burada.Dedikodular da aldı başını yürüdü tabi.Kimi edindiği başarıları kendisine maddi ve manevi açıdan yeterli görüp erkenden emekli olduğunu,kimi de stüdyoların yönetmene iş vermemesiydi.Pek üstünde durulmadı bu haberlerin zira okuyucu da anlamıştı büyük bir şeylerin geldiğinin.Oscarlı yönetmen aradan geçen yılların ardından “AVATAR” adlı projesiyle geliyor beyazperdeye.Hem de ne proje…

Daha şimdiden sinemada çığır açacak bir film gözüyle bakılıyor filme.Bunun belli sebepleri var tabi.En başlıcası da sanırım filmi James Cameron’un yönetmesi.Ama asıl bu düşüncenin yayılmasına sebep olan yönetmenin bu filme son 10 yıldır hazırlanıyor oluşu.Evet tam 10 yıl.Aradan geçen zaman bu denli büyük,yönetmen bu denli büyük ve bütçe de bu denli büyük olunca beklenti de şimdiden çok büyük oldu doğal olarak.James Cameron da bu beklentilerin farkında olacak ki,Dünya’nın birçok ülkesinde 15 dakikalık bir ön gösterim gerçekleştirildi.Herkese değil tabi,sadece şanslı insanlar için.Geri kalanlar da fragmanla yetindiler.İzledim fragmanı,o iki dakikada şunu gayet iyi anladım ki sinema tarihinin görsel açıdan en iyi filmi olmaya aday bir film Avatar.Zaten Cameron da görselliğe odaklanmış fragmanda filmin konusundan çok.Filmin en çok bu yönüyle etki bırakacağı şimdiden belli.

Ön gösterim için gelen tepkiler de çok olumlu ve görselliğin müthiş olduğu yönünde.

Büyük bütçe dedik ya,yalnızca büyük değil gelmiş geçmiş en büyük film bütçesine sahip bir film Avatar.Teknoloji tavan yapmış durumda filmde,kolay değil yepyeni bir ekosistem oluşturmuşlar.3D olarak izlenecek bir film zaten ama en büyük olayı gerçek performanslarla CGI performanslarını bir arada etkili bir şekilde kullanabilmesi olacak sanırım filmin.Yani bir nevi animasyonla gerçeği karıştırıyorlar.Ama bu animasyon dediğimizde yakın zamanda aynı teknikle çekilen “Beowulf” gelmesin gözünüzün önüne.Fragmandan da,mini gösterimden de anlaşılacağı gibi Beowulf’tan kat kat kaliteli bir görsellik var.Yeni teknolojiyle devrim yaratmaya hazırlanan filmde bazen animasyonla gerçeği ayırt edemeyebilirsiniz.Zaten Cameron’un 10 yıldır hazırlanmasının en büyük nedeni de bu teknolojiyi beklemesi.

Filmin konusu hakkında gelen bilgiler de iştahımızı kabartıyor.22. yüzyılda, insanlar Pandora adında bir gezegen keşfeder.Gezegendeki madenlerden yararlanmak için de yerli halka yani Na’vi’lere savaş açarlar.Ve sakat bir asker olan Jake Sully’i de yerli halk kılığına sokarak aralarına karıştırırlar.Amaç bilgi toplamaktır.Ama kısa zamanda Jake halkla yakınlık kurar ve Na’vilerle beraber insanlara karşı savaşır.Tabi bunlar bize sızan bilgiler.Filmde daha birçok olayın ve alt konunun da yer alacağına eminim.Bir de yerli halk olan Na’viler de bizden bir hayli farklılar.Mavi tenli ve yaklaşık 3 metre boyundalar ama şaşırtıcı biçimde vücut yapıları insana benziyor.İşte o yüzyılda gelişen teknolojiyle beraber böyle bir bedene sokuluyor Jake Sully.

Oyuncu kadrosu da bir hayli zengin.Jake Sully rolünde,son Terminatör filminden hatırlayacağımız Sam Worthington başı çekiyor.Ona Sigourney Weaver,Zoe Saldana,Michelle Rodriguez ve Giovanni Ribisi eşlik ediyor.Yönetmen de James Cameron olunca bizleri bir bekleyiştir aldı artık.Çok az filme çıktığı gün gitmişimdir,ki bana göre yakın zamanda çekilen en iyi film – daha doğrusu üçleme – olan Yüzüklerin Efendisi’ne bile gitmedim.Ama 18 Ağustos’ta işimi gücümü bırakıp bu filme giderim.Tabi yer bulursam…


Ama sinema bazında da tamamen bu filme odaklanmış değiliz.Yabancı filmler için öyle belki,ama bu sene çıkacak yerli filmlerde de merakla beklenecek bir film var.Komik adam Cem Yılmaz 4. filmi “Yahşi Batı” ’nın çekimlerine başladı.İşin içinde Cem Yılmaz olunca komedi gene tavan yapacak gibi.Ama bir Recep İvedik komedisiyle Cem Yılmaz komedisi arasında da çok fark var bana sorarsanız.Biri vücut dili ağırlıklı diğeri de konuşma dili.Hangisinin daha yaratıcı ve değerli olduğunu söylememe gerek yok heralde.Bu nedenle hep daha çok sevmişimdir Cem Yılmaz’ı,ortaya çıkaracağı işin de gene izleyiciyi kırıp geçireceğine şüphem yok açıkçası.

1 Eylül 2009 Salı

Oyuna giren oyuncu Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet, şüphesiz Türk Şiiri nin en büyük şairlerinden-ki bence en büyüğü- biri. Onun blogumuzda ne işi var diye düşünüyorsanız hemen yanıtlayayım. Taa Tobol maçından beri Eski Açık ta bir tezahürat, tanıdık geliyor kelimler.. sonra Fenerbahçe tribünlerinde de duydum..En son Lig TV de seyrettiğim Fener - Manisa maçında emin oldum.. Güzel Günler Göreceğiz den sonra tribünlerin lugatına ''Seviyorum Seni'' ile girmiş usta şair.. Tribünler haykırıyor onun mısralarını..Ön plana çıkmasa da (ki bu çok normal) onun da futbola düşkün biri olduğunu öğrendim..Bu vesileyle kendisini saygıyla anıyor ve teşekkür ediyoruz..her şey için.

Seviyorum Seni

Seviyorum seni,
Ekmeği tuza banıp
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
Neyin nesi belirsiz
Telaşlı, kuşkulu, sevinçli açar gibi,
Seviyorum seni
Denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
İçimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.


Not: Sakarya taraftar grubu Tatangalar ın sesinden bu tezahürat..
www.vimeo.com/3434432

İlk Alt( Ankaraspor 0-2 Galatasaray)

Galatasaray 4.haftanın kapanış mücadelesinde, Ankaragücü kulübüyle "güç birliği" anlaşması dolayısıyla 11indeki birçok oyuncusunu bu kulübe vermeye hazırlanan-Ediz maçtan önce gitti sırada Meye,Mehmet Çakır, Risp,Senecky den bazıları bugün bazıları devre arası gidecekler- Ankaraspor'a konuk oldu..Maçın genelinde Galatasaray ın sol tarafında bir problem vardı..Arkadaşlarla bunu düşündük acaba bu da mı Sabri den kaynaklanıyor diye ama sonuçta vardı orda birşeyler.. O kanatta oynayan Ömer Aysan Barış'ın orta ve uzun pas antremanını izledik hep beraber Galatasaray ın sol tarafında.. Bunun haricinde orta sahanın göbeğinde sakatlıktan yeni kurtulan Mehmet Topal'ın formsuzluğu da gözlerden kaçmadı..zira bu oyuncu ileriye attığı hemen her pası rakibe atıp kendisine doğru atılan paslarda ise önce topun önüne geçip daha sonra sırtını rakibe dayaması beni bitirdi çünkü bu hareketi her tekrarlayışında rakip oyuncu ufak bir dokunuşla Mehmet Topal ın kontrolünde olduğunu düşündüğü topu rahatlıkla alabiliyordu..Üstüne üstlük diğer maçlarda muhteşem bir performans sergileyen Mustafa Sarp ın da bu maçlık izin istemesi(!) Galatasaray defans hattının dağınık görünmesine neden oldu..
Yalnız, bu organizasyonsuzluktan dolayı hücumda da pek bir varlık gösteremeyen Galatasaray ın imdadına yedek kulübesindeki yıldızlar yetişti Shabani Nonda, Harry Kewell ve Aydın Yılmaz oyuna girdikten sonra işin rengi değişti..74 te Kewell'ın kafa vuruşuyla durumu 1-0 yapan Galatasaray, ikinci golü de 83te Aydın'ın asistinde Nonda'nın ayağından buldu.. Ve iddaa tabiriyle Turkcell Super Lig'deki ilk ALT maçına imza atmış oldu. 2-0.

Sonuç olarak baktığımızda Galatasaray'ın bu maçtaki artısı ne taktiksel anlamda ne de oyun anlamındaydı..Doğru transfer politikasının sonucu olarak alınan bir galibiyet olarak görüyorum bu galibiyeti..Zira pek çok takım Kewell,Nonda,Aydın,Emre Güngör,Barış Özbek gibi oyuncuları direkt ilk 11 de oynatacakken öyle bir kadro kuruldu ki bu oyuncular yedek kulübesini oluşturuyor...
Not: İlk 11 de oynayan oyuncuların böyle olması da düşündürücü...
İkinci bir not: Baros çok formsuz. Bu gidişle Nonda ilk 11 oynar.